Öne Çıkanlar ingiltere kktc İngilterede sigara Cate Blanchett Türkiyenin en çok Güler Sabancı Fethiye İngilizler Penny Mordaunt Avrupa iberallerin Dünya Eğitim Forumu

Bu haber kez okundu.

Avrupa'da yaşayan Aleviler ve Diasporada Alevi Hareketinin Dönüşümü

Yeni bir sosyal hareket olarak Alevilik genel olarak kimlik politikaları üzerine kurulmuştur. Aleviler ’in temel talebi farklı bir dini ve kültürel topluluk olarak tanınmak ve onlara bu farklılıklara uygun olarak davranılmasıdır. Alevi kimliği teoride ve pratikte oldukça karmaşık ve zengindir. Bu yazı, diaspora ve sosyal hareket çalışmalarının kesişimini incelemektedir. Buna uygun olarak, bu çalışmada Münih’teki birinci ve ikinci kuşak Alevi göçmenlerin inanç ve hak istekleri arasındaki farklılıklar göz önüne getirilmektedir. Bu inceleme, Alevi hareketinin tanınmak için verdiği mücadeleyi göz ardı etmeyerek, kültürel çeşitlilik üzerine bir vaka çalışması ortaya koymayı hedeflemektedir.

 

I. Giriş

 

Avrupa’ya önce misafir işçi olarak gelen Türk göçmenleri, kimliklerinin tanınması için bir mücadele içinde, giderek artan şekilde politik ve akademik alanlara girdiler. Bu süreç sadece göç ettikleri ülkeleri değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’ndeki siyasi vakaları da etkiledi. Politik ve düşünsel dönüşüm geçiren Türk göçmen gruplarının bir örneği, İslami sistem içindeki Alevilik olarak bilinen heterodoks inanç sistemine bağlı, dini ve kültürel bir grup olan Alevi topluluğudur. Ağırlıklı olarak Türkiye’de yerleşmiş olsalar da, Aleviler, artan uluslararası göçün bir sonucu olarak ulus ötesi bir topluluk olarak tanımlanabilir.

 

Avrupa’da yaşamakta olan Alevilerin çoğu 1961 sonrasında, Türkiye ve birkaç Batı Avrupa ülkesi arasında birtakım işçi alımı anlaşmasının imzalanması sırasında göç etmişlerdir. 1980’lerin sonunda, Alevilik, özellikle Almanya’da, kimliklerin tanınması mücadelesiyle ilişkilendirilmeye başlamış ve sonuç olarak Türkiye’deki Alevi topluluğunu etkilemiştir. 1990’lardan sonra, Alevilerin Avrupa’da yayılması, uluslar ötesi siyasi ağların kurulması için bir fırsat oluşturdu. Bu ağların kurulmasının bir sonucu olarak, Alevi topluluğu sadece Türkiye’de değil, aynı zamanda pek çok diğer Avrupa ülkesinde, çok sayıda Alevi derneğiyle örgütlenmeye başladı.

 

Alevi topluluğu, kimlikleri için hem tanınma hem de saygı talep etmekte ve ayrımcılık içermeyen yaklaşımlar için Türk devletine artan bir baskı uygulamaktadır. Böyle bir tanınma, bütünsel bir Müslümanlık algısına karşı direnir ve esas olarak sosyo-kültürel ve dini haklar talebine dayanır. Özellikle Almanya’da iyi örgütlenmiş olan Alevi birliklerinin sürekli uğraşlarıyla Alevi topluluğu burada önemli ayrıcalıklar ve haklar kazanmıştır.

 

Bu bağlamda ve Alevi kimliğinin tanınması için mücadeleye katkıda bulunmak için, bu makale, diaspora ve sosyal hareket çalışmaları kesişiminde, Alevilerin değişen algısını inceleyecektir. Benzer bir şekilde, bu çalışma Münih’teki birinci ve ikinci kuşak Alevi göçmenleri arasındaki, inanç ve hak talepleri konusundaki farklı algılara odaklanmaktadır. Tanınma amaçlı Alevi mücadelesi ardındaki süreci ortaya koyarak, kültürel çeşitlilik konusundaki literatüre bir vaka çalışması sağlamayı umuyoruz.

 

II. Metodoloji

 

Bu makale, Münih’teki birinci ve ikinci kuşak Alevi göçmenleri arasındaki farklılıklar açısından diaspora bağlamında Alevi hareketinin dönüşümünü inceler. Bununla birlikte bu makale diasporanın, siyasi bir mücadele olarak Alevi hareketinin yönünü nasıl etkilediğini inceler. Bu amaçla, ana araştırma, bir sosyal hareket olarak Alevi hareketinin Alevilerin inanç ve hakları üzerinde bir etkisi olup olmadığına odaklanır. Bazı alt araştırma başlıkları da şu şekilde sıralanabilir: Alevilerin tanınmasının anlamı nedir ve Alevilik ile Alevi haklarının tanınması konusunda Münih’teki birinci ve ikinci kuşağın arasındaki farklılıklar nelerdir.[1]

 

Konuyla ilgili literatür araştırmasına ek olarak, araştırma konusuyla ilgili alternatif görüşler sağlamak için, veri toplarken karma yöntem yaklaşımları kullanılmıştır. Alevi hareketi ve Alevi diasporasının konumu hakkındaki bakış açılarını ve algılarını anlamak için Münih’teki birinci ve ikinci kuşak Alevi göçmenleriyle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Analiz kısmen AABF (Almanya-Alevi Birlikleri Federasyonu) Dedeler Kurulu[2] Eğitimsel Toplantısı gibi dini ve kültürel Alevi organizasyonlarının yanı sıra Münih Alevi Toplumu[3]’ndaki (MAT) Cem buluşmaları[4] gibi yerel toplantılarda, Muharrem ayı[5] süresince düzenlenen akşam yemeklerinde katılımcı gözlemci olarak kazanılan etnografik deneyimlere dayanmaktadır. Ayrıca, saha notları ve Münih’teki Alevi organizasyonlarının üyeleriyle biçimsel olmayan görüşmelerin kişisel notları da kullanılmıştır.

 

MAT’taki etkinliklerin yanı sıra, Münih’teki Alevi topluluğunun beklentilerini ortaya çıkarmak için kartopu tekniği kullanılmıştır. Yaygın Alevi göçmeni ağı nedeniyle, saha çalışmasının yapılacağı yer olarak Münih seçilmiştir. Derinlemesine görüşmeler, 1970’lerdeki İşçi Alımı Anlaşmasından sonra Münih’e göç eden, 59-76 yaşları arasındaki birinci kuşaktan 4 katılımcıyla gerçekleştirilmiştir. Görüşülen diğer 4 katılımcı Almanya’da doğan ya da çocukken Almanya’ya gelen 39-52 yaşları arasındaki ikinci kuşaktan seçilmiştir. Katılımcılar, kendilerini bir Alevi olarak tanımlama ve Münih Alevi derneğiyle ilişkileri bağlamında seçilmiştir. Katılımcılar sosyal statü ve sınıf açısından benzerdir ve örnek grubu 4 kadın ve 4 erkekten oluşturulmuştur. Gizlilik ilkesi nedeniyle, katılımcıların isimleri verilemeyecektir, ama rumuzlarla kaydedilmişlerdir ve görüşülen kişilerle ilgili bilgi vermek için ekte bir tablo hazırlanmıştır.

 

Çalışmanın temel araştırma aracı olarak bir anket geliştirilmiştir. Anket 20 sorudan oluşmaktadır ve temel olarak katılımcıların tarihsel göç sürecini ve Alevi hareketiyle ilgili düşünce ve tecrübelerini içerir. Saha çalışması, Ağustos 2012’de, bir ay içinde tamamlanmıştır ama etnografik deneyim Eylül 2011’den beri devam etmektedir.

 

III. Alevilik: Tanımların Çoğulluğu

 

Alevilik İslami sistem içinde heterodoks bir inanç sistemi ve Aleviler, çoğunluklaTürkiye’de yerleşmiş olan dini ve kültürel bir topluluk olarak tanımlanabilir. Fakat, artan uluslararası göçün bir sonucu olarak, Aleviler uluslar ötesi bir topluluk olarak da tanımlanabilir. Aynı zamanda farklı grupların Aleviliğin değişik ve bazen karşıt temsillerine sahip olduğu da unutulmamalıdır. Aslında, Alevilik bütünüyle özgürlük ve direnişin siyasal felsefesi olarak anlaşılan dini bir konu olarak görülebilir, ya da esasen bir kültürün, bir yaşam şeklinin temsili olarak da anlaşılabilir. Bir yandan, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu güne heterodoks azınlıkların dini ve etnik özgünlüğünü göz ardı etmiştir. Diğer yandan ulusalcılık, din, kültür, azınlık, göçmen, vatandaşlık ve benzeri kavramlar yerel, ulusal ve uluslar ötesi bağlamda Aleviliği tanımlamaya katkıda bulunduğundan Alevi kimliğini kavramsallaştırmak ve tanımlamak oldukça zordur. Shindeldecker (1998) “Aleviliğin doğasının 32 farklı yorumunun” Alevi kimliği konusundaki yayımlanmış kitap ve makalelerde bulunabileceğini savunur.

 

Diyanet İşleri Başkanlığının bazı üyeleri ve bazı hükümet yetkilileri Aleviliğin temsil edilme hakkı talep edemeyeceğini, çünkü “Alevilerin kendilerinin bile Aleviliği tanımlayamadığını” iddia ederler (Alevi Çalıştayları Nihai Raporu, 2010). Ancak bu durum, diğer kültürler ve inanç sistemlerinden etkilendiği için kendini farklı etnik kökenler, kültürler ve dinlere dayandıran Alevi kimliğinin zenginliği olarak görülmelidir. Bu nedenle, Aleviliğin sadece tek bir formu olduğu söylenemez. Kamu alanında, diasporada ve Alevi topluluğu içerisinde Aleviliğin çeşitli tanımları ortaya çıkar. Ancak tanımların çoğulluğu, Aleviliği muğlak ve zayıf bir kavram yapmaktansa, Aleviliğin bir dini mezhep, bir kültür, bir sosyal hareket ve uluslar ötesi bağlarıyla bir diaspora grubu olarak ev sahibi ülkelerde tanınmayı ve anavatan ülkesinin siyasetini etkilemeyi amaçlayan yönüne işaret eder.

 

IV. Diasporada Alevilik

 

1961’deki işçi alımı anlaşmalarından sonra Aleviler, Türkiye’de karşılaştıkları ekonomik zorluklar nedeniyle göç ettiler. 1980 askeri darbesinin bir sonucu olarak Aleviler, askeri rejimin baskısı altında diğer bölgelere göç ettiler. Bu nedenle Türkiye’deki etnik kimlik ve mezhep kaynaklı farklılıklar konusunda güvenilir bir bilgi yoktur. Bu süreçte kaç Alevinin Avrupa’ya geldiğini belirlemek bile oldukça zordur. Sökefeld (2006:273) “1960’ların ilk yıllarından sonra Aleviler yıllarca Almanya’daki Türk işçi topluluğundan ayrışmadı. Bu durum, 1980 Türk askeri darbesinin yarattığı sol taraftarı politik Alevi dalgası, daha önceki işçi göçmenlerinin yerini aldığında bile değişmedi” şeklinde ifade eder.

 

1980’lerin sonunda Avrupa’daki Alevi dernekleri sayesinde, Aleviler Avrupa’da Alevilik ve sol görüş etrafında bir araya geldiler. Alevi göçmen derneklerinin çoğu, örneğin Hamburg Alevi Kültür Merkezi, 1989’da Türkiye’de siyasi olayların ortaya çıkmasıyla kurulmuştur. (Sökefeld & Schwalgin, 2000: 16). Sökefeld (2002: 173) “Kurucuların çoğu dini arka-plandan çok siyasi bir arka plana sahipti çünkü Almanya’daki Türk sosyalist derneklerinin aktivistleriydiler” diye belirtir. Avrupa’daki öncü Alevi hareketi, ekonomik güçleri sayesinde Türkiye’deki Alevi faaliyetlerinden tamamen bağımsız olsa da (Massicard, 2006: 2) Avrupa’daki Alevi derneklerinin büyük ölçüde Türk siyasetinden etkilendiği söylenebilir. Gerçekte, neredeyse hepsi kısmen ya da tamamen Türk hükümetinin Alevilikle ilgili politikalarına karşıdır ve Türkiye’deki emsalleriyle doğrudan veya dolaylı bağlarını korurlar. Bu nedenle, Massicard’ın (2006) belirttiği gibi Aleviler arasındaki kimlik politikalarının ortaya çıkışını analiz edebilmek için Alevi diasporasının rolüne bakmak gerekir.

 

Avrupa’daki pek çok Alevi kuruluşu 2002’de Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu adı altında birleşti. Aleviliğin kurumsal güçlenmesi 2000’lerden beri hız kazandı. Bu bağlamda, diasporadaki Alevi topluluğunun üyeleri kimliklerini anavatan ve ev sahibi ülke arasında bir “çifte aidiyet” olarak inşa ettiklerinden, Alevi kimliğinin analizinde diasporanın Alevi hareketi üstündeki etkisi göz ardı edilemez.

 

V. Alevi Hareketinin Kazanımları

 

Almanya’da Alevi hareketinin baştaki hedefi Alevi kimliğinin korunması ve tanınması oldu ama zaman geçtikçe Türkiye’deki adaletsiz uygulamalara yapılan vurgu, iç entegrasyon ve azınlık politikalarını da kapsayacak şekilde genişletildi (Sökefeld, 2008a: 272-273). Kamusal hayattan geri çekilişin ya da Alman entegrasyon politikalarının karşısında Aleviler, diğer göçmen grupların aksine, ülkedeki diğer gruplardan çok da farklı olmadıklarını savundular. Dahası, Alman vatandaşlarıyla aynı ve eşit olarak tanınmayı talep ediyorlar. Bu stratejinin en önemli yanı, Almanya’ya daha iyi uyum sağlarken Türkiye’nin Alevilerle ilgili politikalarını da etkilemek için yasal-kurumsal çerçeveyi kullanma çabasıdır. Sökefeld (2008b: 186-189) bu süreç için “kurumsal entegrasyon” kavramını kullanır ve bunu devlet-ötesine, STK’lar ve diğer dini topluluklarla yapılan diyalogları da kapsayacak şekilde genişletir.

 

Kayıtlı bir dernek olan AABF[6] aracılığıyla, Aleviler yasal şekilde, dini bir topluluk olarak tanındılar ve Almanya’nın bazı bölgelerinde kamu tüzel kişisi ya da derneği (Körperschaft des öffentlichen Rechts)[7] statüsü kazandılar. Alman devletinin dini nötrlük[8] yükümlülüğü nedeniyle dini toplulukların doğrudan yönetimine izin verilmiyor, ancak bu statü sayesinde dini topluluklar devletin ya da sivil toplumun katılımı olmaksızın kendi işlerini düzenleme yetkisine sahip oluyorlar. Ayrıca, kamu hukuku nezdinde dernek olan dini topluluklar, arazi hukukuna uygun olarak resmi vergilendirme listeleri temelinde vergi toplama yetkisine sahip olabilirler. Ayrıca, dini topluluk ve derneklerin mülkiyet hakları ile kurum, vakıf ve ibadet, eğitim ve yardım amaçlı kullandıkları tüm varlıklarıyla ilgili diğer hakları da güvence altına alınmış olmalıdır[9]. Son olarak, hapishanelerde, hastanelerde ya da orduda dini hizmetler için var olan ihtiyaçlar ekseninde, dini topluluklar hiçbir zorlama olmaksızın bu hizmetleri karşılama iznine sahip olmalıdır[10].

 

Kurumsal entegrasyon sürecinde, Alevilik, çocuklar okullara kaydolurken sorulan, Katoliklik, Protestanlık ve Yahudiliğin yanı sıra bağlı olunan dört dinden biri olarak tanınmıştır. Alevi hareketinin en önde gelen başarılarından biri, en azından bazı Alman eyaletlerinde, (Kuzey Ren Vestfalya, Hesse, Baden-Württemberg, Bavyera, Saarland ve Aşağı Saksonya) okullarda dini dersler verme hakkının kazanımıdır. Bu, bu makalede detaylı olarak incelenemeyecek kadar uzun ve karmaşık bir mücadele olmuştur ama Alevi dersleri başarılı bir şekilde verilirken, İslami derslere karşı isteksiz bir yaklaşım benimsendiği belirtilmelidir.

 

Hala eksikler olmasına rağmen, dini dersler verme hakkı, çocukların kendi dinlerinin ve kültürlerinin eğitiminin Alevi Federasyonunun atadığı öğretmenler tarafından ve bu organizasyonun belirlediği müfredata uygun olarak yapılacağı anlamına gelir. Federasyon bu başarıyı, Alevi topluluğunun kendi kendini denetimine doğru bir adım olarak kabul eder. İlkokuldaki dini dersler, ortaöğretim ve yükseköğretimde dini dersler girişimleri ve ayrıca bir Alevi Enstitüsünün kuruluşu için atılan adımlar bu hakkın birer sonucudur[11].

 

VI. Yeni Kuşağın Değişen Düşünce ve Tutumları

 

Münih’teki saha çalışmasıyla bağlantılı olarak, birinci ve ikinci kuşağın düşünceleri ve tutumları arasında yapılacak bir karşılaştırma, bize diasporada Alevi hareketinin değişen rolü konusunda bazı perspektifler sunabilir. Genel olarak Münih’teki genç kuşak Alevi göçmenlerinin örgütsel faaliyetlere katılım konusunda daha aktif olduğu söylenebilir. Buna ek olarak, yeni kuşak internet kullanımına daha yatkın, hepsi Federasyonun dergisine abone, gündemi takip ediyorlar ve Alevi televizyon kanallarını izliyorlar. Bu yüzden, birinci kuşak haberleri geleneksel kanallardan takip ederken ve Federasyonda aktif değilken, ikinci kuşak Alevi göçmenleri haberlere, gündeme ve tartışmalara karşı daha duyarlılar.

 

Türkiye ve Almanya’daki Alevilerin haklarının karşılaştırılması istendiğinde ikinci kuşak resmi tanınma ve dinlerini resmi evraklarda belirtme dışında, belirli haklar konusunda konuşmuyor. Aslında, Türkiye’de, kültürel ya da dini, hiçbir hakka sahip olmadıkları görüşünü ifade ediyorlar. Fadime’nin (bkz. Fadime, Tablo 1, Ek) belirttiğine göre “Almanya’da pek çok hakka sahibiz ve en önemlisi Almanya bizi tanıyor ve Alevilere çeşitli haklar veriyor.” Ancak Seda “Türkiye’de diğer vatandaşlarla eşit değiliz. Türkiye birini kendi vatandaşı olarak tanımlıyorsa o zaman o kişinin dinine, siyasi düşüncesine ve kültürüne saygı duymalıdır. Maalesef, gerçek bir Türk vatandaşı gibi hissetmiyorum.” demiştir (Seda, Tablo 1, Ek). Birinci kuşak üyeleri, Alevi derslerini ve Federasyon tarafından Alevi usulleri ile ritüelleri konusunda ortak bir taslak meydana getirilmesi konusunu vurguladılar ve genel olarak iki ülkede de yabancı olduklarını düşünüyorlarsa da, Hüseyin (bkz. Hüseyin, Tablo 1, Ek) “Türkiye’de çok daha büyük bir ayrımcılığa ve güvensiz bir hayata maruz kalmış hissederken, en azından Almanya’da kendilerini güvende hissediyorlar” ifadesini vurgulamıştır.

 

Bir diğer soru ev sahibi ve anavatan ülkenin örgütleri arasındaki belirli farklılıklarla ilgilidir. Birinci kuşak katılımcılar birbirinden farklı cevaplar vermişlerdir. Biri, Alevilerin Almanya’da daha özgür ve daha iyi örgütlenmiş olduğunu ama Alevi derneklerinin Alevi kültürü ve dinini gençlere aktarmak konusunda etkili olmadıklarını söyler. Aziz (Aziz, Tablo 1, Ek) Türkiye’de yaşayan Alevilerden temel farklılığın, Alevi faaliyetlerine müdahale ve Sünni terminolojisinin Alevi ritüelleri üzerindeki etkisi bağlamında, ‘Sünnileştirme’ olduğunu düşünmektedir. Alevi kavramlarının Sünnileştirilmesine bir örnek olarak, ‘erkan’ ve ‘namaz’ arasındaki farklılıkları belirtir. Namaz, Sunni dini pratiği için bir kavram iken, Alevi ‘erkan’ kavramıyla bir tutulmaktadır. Bir dede[12] olan bu katılımcı, süreci Türk devletinin asimilasyonunun bir yönü olarak tanımlar. Bununla birlikte, kısmen Alevi derneklerinin çabaları doğrultusunda, Alevilerin Almanya’da böyle bir baskılamaya maruz kalmadığını savunur. Aslında AABF, Alevi ritüelleri sürecini ve Alevi terminolojisini düzenlemiştir. Zeynep (Zeynep, Tablo 1, Ek) cinsiyet eşitliğine dair ilginç bir farka işaret eder: Almanya’da dernekler daha iyi düzenlenmiştir, daha aktiftir ve kadınlar katılmaya daha isteklidir. Türkiye’de yaşayan Alevi kadınların üzerindeki baskının onların derneklerdeki faaliyetlere katılımını da etkilediğini belirtir.

 

Birinci kuşak, Türk Aleviler üzerindeki baskılar üzerinde dururken, ikinci kuşak, Türkiye’de Aleviliğin dini yönü daha çok vurgulanırken, Aleviliğin Almanya’da siyasi ve kültürel kimlik için bir mücadele olarak algılandığını vurgular. Ayrıca, Türkiye’deki hareketin Almanya’dakinden daha zayıf olduğunu da belirtmişlerdir. İşaret ettikleri en önemli şey, Aleviliğin tanınması için verilen mücadelenin Almanya’da dini bir iddiayla başlamadığı, bu yüzden siyasi yönünün dini ve kültürel boyutlarından daha güçlü olduğudur. Ayrıca gururla Türk soydaşlarına, Alman Anayasası Alevileri tanıdığından ve derneklerini koruduğundan, Almanya’daki derneklerle ilişkiler geliştirmek konusunda tereddüt etmemelerini söylüyorlar.

 

Din ve kültürleri konusunda Türk ve Alman Alevi tecrübeleri arasındaki farklar sorulduğunda, ikinci kuşak Aleviler, Türkiye’deki Alevilikle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadıklarını itiraf ediyor. Birinci kuşak ise Türkiye’de tecrübe edilen baskıyı vurguluyor ama aynı zamanda topluluklarının iç bütünlüğünün, Almanya’daki örgütsel yapıdan daha güçlü ve dini olduğunu söylüyorlar.

 

Görüşülen birinci kuşak kişiler, MAT üyesi olmalarına rağmen, genel olarak MAT’ın sağladığı dini eğitimlerin yetersizliğinden şikayetçi durumda ve bu yüzden tüm faaliyetlere katılmıyorlar. Bunun bir sonucu olarak, Alevilik üzerine derslerin sadece çocuklar için değil tüm yaş grupları için açılması gerektiğini vurguluyorlar. Bunun nedeni hak talep edebilmek için Alevilik bilgisinin derinleştirilmesi olarak sunuluyor. İkinci kuşak için en belirgin sorun Aleviliğin öğrenilmesindeki dil engelleridir. Daha genç üyeleri çekebilmek ve Cem’e katılımları artırmak için ikinci kuşağın dini bilgileri Almanca öğrenmesi gerekiyor. Ayrıca Seda ikinci-kuşağın düşüncelerini şu şekilde özetliyor: “Alevilik değişir ve dönüşür; ritüellerimizi ve inançlarımızı buna uygun olarak yeniden yorumlamalıyız.”

 

VII. Sonuç

 

Diasporadaki Alevi hareketi Aleviliği dönüştürdü. Bu süreç, bu makalede ele alınmamış olan uzun bir tarihi geçmiş ve teorik çerçeveye sahiptir. Bunun yerine, burada anket sonuçlarının değerlendirilmesine yer verilmiştir. Öncelikle, daha genç Aleviler Türkiye’de baskıyı tecrübe etmemiş olsalar da Alevi kimliğini oluşturan kolektif belleğin farkındalar. Güncel olaylar ve yeni teknolojilere açık oluşları sayesinde gündemi takip edebiliyorlar ve Cem’i yürütme otoritesinin aynı zamanda kadın dini lidere -Ana- verilmesi gibi yeni söylemlerin uygulanması konusunda istekliler. Genç kuşak, dedelik için (erkek dini lider) soy-temelli köken zorunluluğunun kaldırılmasını istemektedirler ki bu da otoritenin erkek soyunu takip etmesi geleneğinin değişmek zorunda kalacağı anlamına gelir. Bu nedenle yeterli eğitime ve dürüst bir karaktere sahip olmak gibi uygun niteliklere sahip herhangi bir kadın ya da erkek, istediği durumda Alevi dini lideri olabilir. Dahası, ikinci kuşak, Alevi hareketini birinci kuşağın vurguladığı dini bir mücadeleden çok, siyasi ve kültürel bir mücadele olarak görmektedir. Bu AABF’nin amaç ve çabalarıyla örtüşmektedir.

 

İkinci kuşak Aleviler, her iki ülkede de acil ihtiyaçları vurgularken, büyük bir çoğunluğu odak noktasının ev sahibi ülke olması gerektiğine katılmaktadır. Bu durum, Türkiye’deki Alevilerin üzerindeki baskının azalmasına odaklanmaya eğilimli birinci kuşak Alevilerin düşüncesiyle çelişmektedir. Hem Türkiye hem de Almanya’da yabancı gibi hissetmelerine rağmen ev sahibi ülkede baskılanmış hissetmemektedirler. İkinci kuşak, Almanya’daki hakların dolaylı da olsa Türkiye’deki durumla bağlantılı olduğu görüşündedir. İki kuşak arasındaki belirgin farklılıklardan biri, Ali’nin (Ali, Tablo 1, Ek) şu ifadesiyle açıklanmıştır: “Sadece Türkiye’de yaşayan Alevilerin durumuna odaklanmamalıyız. Çünkü biz ve çocuklarımız burada, Almanya’da yaşıyoruz. Avrupalıyız ve Avrupa’da haklarımız için mücadele etmeliyiz. Bununla birlikte Alevi hareketinin Avrupa’da siyasi ve ekonomik olarak güçlenmesi durumunda Türkiye’deki Alevilerin haklarının iyileştirilmesine katkıda bulunabileceğimize inanıyorum.” Özet olarak, ikinci kuşak hakların tanınması, eşit vatandaşlık ve siyasi kimlik konularına daha fazla önem verirken, birinci kuşak Aleviler topluluğun uyumunun dejenerasyonuna ilişkin endişelerini dile getirmişlerdir.

 

Son olarak, Alevi hareketi, esas olarak kimlik-temelli politikalara dayanan ve ana talebi farklı kültürel ve dini topluluklardan biri olarak tanınmak ile kimlikleri ve farklılıklarına karşı saygılı davranılması olan yeni bir çeşit sosyal harekettir. Alevi kimliği teoride ve pratikte karmaşık ve zengindir. “Yol bir, sürek binbir” şeklindeki Alevi deyişi, farklı yolların çeşitli izleklerine gönderme yapması bakımından hala geçerlidir. İzleklerin çeşitliliği Alevilerin tecrübe ettiği biçimle de ilişkilidir. Bu senkretizmin Aleviliğin özünü dejenere ettiği anlamına gelmez. Aksine, Aleviliğin hayatta kalması buna bağlıdır. Çünkü, kuşaklar arasındaki farklılıklar ya da uluslar ötesi alanlar Alevi hareketini çözülmeye sürüklemez; onun güçlenmesine ve derinleşmesine yardımcı olur.

 

Türkan Özkan, Araştırma Asistanı, İzzet Baysal Üniversitesi &

Deniz Coşan-Eke, Doktora Adayı, Ludwig-Maximillian Üniversitesi, Münih, Almanya

 

Makalenin orjinali için tıklayınız: Coşan-Eke D. & Özkan T. (Mayıs, 2014),  “Diasporada Alevi Hareketinin Dönüşümü: Münih’te Bir Vaka Çalışması”, Cilt III, Sayı 5, s.55-66, Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (Research Turkey), Londra: Analiz Türkiye  

 

 

* Bütün isimler takma adlardır.

 

Endnotes

 

[1] Araştırmanın katılımcılarına ve Münih Alevi Toplumu’na yardımları için teşekkür ederiz.

 

[2] Dedeler Kurulu ya da İnanç Kurulu 12 inanç lideri (dede veya kadın inanç lideri olan ana) ve AABF Yönetim Kurulu temsilcilerinden birinden oluşur. Ayrıntılı bilgi için;

 

http://alevi.com/TR/hakkimizda/organlar/inanc-kurulu/ (Erişim: 18.02.2014)

 

[3] Alevilik yüz-yüze bir inanç sistemidir ve Aleviliğin temel ritüeli olan Cem (toplanma töreni) bu koşulu yerine getirir. Aleviler camilere gitmez çünkü ibadethaneleri dua ettikleri ve ibadetlerini yerine getirdikleri bir yer olmakla birlikte aynı zamanda bir kültür merkezi olan Cemevi’dir. Dede, cem dini törenlerini yürütür ve odanın bir köşesinde oturur, tören için toplanan insanlar cem süresince yerde bir daire oluşturarak ve yüz – yüze otururlar. Pek çok diğer İslami topluluktan farklı olarak, Alevi erkek ve kadınlar dini ve kültürel törenlere birlikte katılır.

 

[4] Münih Alevi Toplumu (MAT) Almanya’daki en eski Alevi derneklerinden biridir. Bu merkez 1988’den beri Aleviler için farklı etkinlikler düzenlemektedir. Daha fazla bilgi için; http://www.alevi-muenchen.de/ (Erişim: 20.09.2012)

 

[5] Aleviler, Kurban Bayramı’ndan 20 gün sonra başlayan Muharrem ayının ilk 12 gününde oruç tutar. Orucun son gününde, çeşitli meyveler, yemişler ve baklagiller içeren “Aşure” denilen özel bir çorba hazırlarlar ve komşularla, akrabalarla ve arkadaşlarıyla paylaşırlar.

 

[6] Vergiden muaf kar amacı gütmeyen bir kuruluş olarak, kayıtlı bir dernek (eingetragene Vereine: kamuya yararlı dernek) Alman dernek yasasının katı kurallarına uyum sağlamak, vergi dairesinin denetimine bağlı kalmak zorundadır ve asliye mahkemesine (Amtsgericht) kayıtlı olmalıdır. En önemlisi, yasadışı ilan edilmemesi ve kapatılmaması için derneğin tüm amaçları anayasal düzenle uyumlu olmalıdır.

 

[7] Daha fazla bilgi için < http://alevi.com/de/positionen-ziele/anerkennung-als-korperschaft-des-offentlichen-rechts/ > (Erişim: 11.10.2012)

 

[8]Weimar Anayasası (1919) Madde 138; ayrıca Alman Anayasası Madde 140 < https://www.btg-bestellservice.de/pdf/80201000.pdf> (Erişim: 07.10.2012).

 

[9] Weimar Anayasası Madde 138 ve ayrıca Anayasa Madde 140 (a.g.e)

 

[10] Weimar Anayasası Madde 141, (a.g.e)

 

[11] Daha fazla bilgi için AABF’nin sitesine bakınız, .

 

[12] Dede, genel olarak, Alevi topluluğu içindeki sosyal yaşam problemlerinin çözümünde bir lider ve ayrıca Alevilikte ruhani bir lider olarak tanımlanabilir. Dedeler, tarihsel olarak oluşturulmuş Alevilikte musahiplik ve görgü cemiyle birlikteüç ana sosyal gelenekten biridir (Yaman & Erdemir, 2006). “Dede akrabalık odaklı, soya dayalı bir otoritedir” (Sökefeld, 2002: 164).

 

Kaynakça

 

“Alevi Çalıştayları Nihai Raporu” (2010) Ankara: T.C. Başbakanlık.

 

Massicard, Elise, (2006) “Alevist Mobilization in Germany and the Perspective of Turkish Integration in the EU”, International Interdisciplinary Workshop ‘Ethnic Mobilization in the New Europe’ Brussels.

 

Shindeldecker, John (1998) Turkish Alevis Today. Istanbul: Sahkulu Yayınevi.

 

Sökefeld, Martin and Schwalgin, Susanne (2000) “Institutions and their Agents in Diaspora”. Transnational Communities Working Papers Series,WPTC-2K-11,Oxford,

 

Sökefeld, Martin (2002) “Alevi Dedes in the German Diaspora: The Transformation of a Religious Institution”, Zeitschrift für Ethnologie, 127, s. 163-189.

 

Sökefeld,  Martin (2006) “Mobilizing in Transnational Space: A Social Movement Approach to the Formation of Diaspora”, Global Networks, 6.3, s. 265–284.

 

Sökefeld, Martin (2008a) “Difficult Identifications: The Debate on Alevism and Islam in Germany,” in Thielmann, Jörn&Al-Harmaneh, Ala (eds.): Islam and Muslims in Germany, Leiden: Brill, s. 267-297.

 

Sökefeld, Martin (2008b) Struggling for Recognition: The Alevi Movement in Germany and in Transnational Space, New York: Berghahn Books.

 

The German Alevi Federation http://alevi.com

 

Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası

 

The Munich Alevi Culture Center

 

Yaman, Ali and Aykan Erdemir (2006) Alevism-Bektashism: A Brief Introduction. R. Harmansah, K. E. Basaran and A. Erdemir, translators. London: England Alevi Cultural Centre & Cem Evi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.