Avrupa Ajansı (AVA) Mahir Tan/Londra:Suriye'de 2011 yılında "Demokrasi" ve Esad rejimini değiştirme gösterileri biçiminde başlayan muhalefet, Türkiye, Lübnan, Ürdün, Irak topraklarından geçen silahlı örgütler yoluyla doğrudan bir iç savaş sürecine yöneldi. 2011-2102 yılarında Türkiye sınır boyunca kurulan kamplardan destek alan Özgür Suriye Ordusu, değişik tandansta İslamcı örgütlerin devreye girişiyle ağırlığını kaybetti. 2012 Kasım ayı başında ABD'nin müdahalesi sonucu Katar'da toplanan yeni muhalefet ordusu ve sürgündeki Suriye yönetimi hemen tüm Batı ülkeleri tarafından tanındı. Böylece Suriye'de Asad rejiminin devrilmesi için beklenen Batı müdahalesinin hangi biçim altında yürütüleceğinin mesajları resmi yoldan verildi. ABD ve Batı resmi yoldan silahlandıracağı ve yönlendireceği bir silahlı gücü Suriye toplumunun içine saldı. Suriye'de iki yıla yakın bir zamanda 38 bin ölü bıraktığı bildirilen Muhalefet hareketinin, bu sayıyı 5-10 misline katlamayı göze alarak çıta yükseltmesi artık doğrudan doğruya Batı ülkelerinin izin ve kontrolü altında ve faturası bu ülkelere çıkartılacak bir "operasyon" biçimine dönüştü.
Doha'mı kontol eder, Al Kaide mi ?
Suriye ve Lübnan'dan gelen bilgiler Asad rejimine karşı silahlı olarak mücadele eden örgütlerin şu sıralarda yaklaşık 30 bin kişilik bir gücü temsil ettiğini ortaya koyuyor. Merkezi Suriye'nin Lübnan, Türkiye ve Irak sınırlarını kapsayan bir ay biçiminde kuzeyden ve kuzey doğudan kuşatılmasını gösteren bir yayılımı var Muhalefet güçlerinin. Bombalama, Karakollara saldırı, devriye güçleri ile çatışmalar yolu ile ve Türkiye sınırında, Kuzeyde Halep çevresinde ve Kuzey Doğu'da Dayre Zor kenti civarında kasabalara hakim olma savaşımı veriliyor. Kuzey Suriye'de Türkiye'nin Mardin kenti karşısına düşen Kürt nüfusun yaşadığı bölge ise Doha'daki yeni yönetime bir temsilci atayan yerel Kürt güçlerinin kontolünde.
Hilary Clinton'ın doğrudan bir girişimi sonucu kurulan Doha yönetiminin başarı sansı, Batılı gözlemciler tarafından, fiilen savaşan güçler üzerinde kurabileceği kontole bağlı görülüyor. Fiilen Suriye ordusu ile savaşan Özgür Suriye Ordusu, Cihadist 'Jabhat Al Nusra' ve 'Mücahidin' olarak tanınan Salafi örgütler muhalefetin şu andaki askeri gücünü oluşturuyor. Kuzey Suriye'de büyük çaplı eylemlere giren ve en etkili güçler olarak bildirilen askeri örgütlenmeler ise Irak'taki Sünni militan İslam ve Irak Al Kaidesi'nin bir ürünü olan Jabhat al Nusra ve Suudi- Katar destekli Liwa Al Tawhid, Liwa Al Fatah, Al Fajr Al İslam ve Ahrar Al Sham gibi örgütlerden oluşan Mücahidin gurubu. Nusra ile aralarında personel akışı bulunan Mücahidin gurupları yarattıkları atmosfer yüzünden, ABD ve Batı'nın muhalefet güçlerini desteklemede çekingen davranmasının ve Doha'daki yeni yapıyı oluşturmasının temel nedeni olarak gösteriliyor.Lübnan'da üslenmiş Batı'lı gazetecilerin yaptıkları gözlemler, Al Nusra'nın 7-8 bin kişilik bir gücü kontol eden ve canlı bomba kullanan doğrudan Al kaide bağlantılı örgüt olduğunu gösteriyor.
Irak'ta da "Özgür Irak Ordusu" adı altında paralel bir örgüt kuran Nusra, savaşı bir Şii-Sünni savaşına dönüştürme eğilimini en fazla yaygınlaştıran yapı olarak görülüyor. Suriye'de savaşan Nusra, garip bir biçimde "ABD ve İsrail'i en büyük düşmanları olarak gösteriyor" ve Global bir cihad yürüttüğünü ileri sürüyor. Daha çok Halep taraflarında çarpışan Mücahidin örgütleri ise Suudi Arabistan ve Katar desteğiyle ve Şeriat rejimi kurmak için savaşıyor.
Lübnan'a sıçrarsa Şii-Sünni çatışması kaçınılmaz
Suriye iç savaşının Orta-Doğu yayılma ihtimalinin en yüksek olduğu bölge Lübnan. Nüfusunun % 55 inin Şiilerden oluştuğu ve Merkezi Ordu dışında en büyük askeri güce sahip olan Hizbullah ve Suriye yanlısı Amal örgütlerinin varlığı nedeniyle Suriye'de ortaya çıkacak büyük çaplı bir değişimin mutlaka Şii güçleriyle karşılacağı belirtiliyor. Lübnan'ın Güney sınırlarında İsrail ile karşı karşıya bulunan Şii askeri gücü aynı bölgede Salafi ler tarafından kurulan Suudi Arabistan destekli Sünni silahlı militanlarla da çarpışıyor. Suriye olaylarının doğrudan bir yansıması olarak ortaya çıkan Sünni Şeriatçı Salafi güçleri ve Druzi silahlı örgütleri bölgede savaşın yayılmasının en yakın örneğini yaratıyorlar. Bir "Barut fıçısı" olarak adlandırılan Orta-Doğu'da Suriye savaşının yarattığı ikinci büyük tehlike ise ABD ile arası iyice açılan Merkezi Irak yönetiminin savaşın içine çekilmesi. Nufusunun % 70 i Şiilerden oluşan Güney Irak, artık ülkeden koparılmak üzere olan Kuzey Irak dolayısıyla ABD ve Kuzey Komşusu Türkiye ile köprüleri attı. Birkaç yıl öncesine kadar Irak topraklarında ABD askerlerine karşı savaşan Al Kaide bağlantılı örgütlerin şimdi Suriye ve Irak'taki Şiilere karşı terör eylemlerine başlatıldığını ileri süren Merkezi Irak yönetimi "ABD'den istediği uçaklar ve savunma füzelerinin teslim edilmemesi nedeniyle", Rusya ile 4 Milyarlık bir silah anlaşması imzaladı. Bu anlaşma Irak'ı Rusya'nın ikinci en büyük silah müşterisi haline getirdi. Orta-Doğu'da yıllardan beri gündemde tutulan Şii hilalinin ana mihrakını oluşturan Irak Şii toplumu Şiilerin en önemli dinsel merkezi "Kerbela" dolayısıyla mezhep savaşlarının tam ortasında yer alıyor. İran ve Lübnan Şii toplumu ile akrabalık ilişkileri bulunan Irak Şii toplumu, Suriye'de Asad rejimi yıkılırsa en fazla etkilenecek toplumlardan biri olarak gösteriliyor.