Avrupa Ajansı AVA Avrupalı Türklerin Sesi

Avrupa'ya Göçün 60. Yılı Şiir Yarışması Sonuçlandı

KÜLTÜR SANAT

Avrupa'ya Göçün 60. yılı anısına düzenlenen, 11. Avrupa Şiir Yarışmasını tamamladı. Avrupa’nın farklı ülkelerinden çok sayıda şairin katıldığı yarışmada jüri değerlendirmesi sonucunda dereceye giren isimler açıklandı.

Avrupa Platform 11. Şiir Yarışması Sonuçlandı. Platform Dergisi, göçün 60. yılı anısına düzenlediği 11. Avrupa Şiir Yarışmasını tamamladı. Avrupa’nın farklı ülkelerinden çok sayıda şairin katıldığı yarışmada jüri değerlendirmesi sonucunda dereceye giren isimler açıklandı. “Göçün 60. Yılı, Kültür ve Dil İçin Ayrı Bir Anlam Taşıyor”. Platform Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ebubekir Turgut, yarışmanın Türk edebiyatına katkı sağlamak ve yeni yetenekleri keşfetmek amacıyla düzenlendiğini belirterek şunları söyledi: “Daha önce 10 yıl boyunca düzenlediğimiz şiir yarışmaları yoğun ilgi gördü. Bu yıl, göçün 60. yılı vesilesiyle yeniden başlattığımız bu etkinlik, hem kültürel hafızamız hem de Türkçemiz için ayrı bir anlam taşıyor.” Turgut, Avrupa’da Türkçe yayınların önemine de dikkat çekerek şu değerlendirmeyi yaptı: “Türk yazarlarının Avrupa basınında görünür olması, hem edebiyatımıza hem de entegrasyon sürecine büyük katkı sunuyor. Kelimeler şiirin malzemesidir; kelimeler fakirleşirse şiirin anlamı da azalır.”

“Her Görüşe Açık, Bağımsız Yayın Çizgimizle 28 Yıldır Yol Alıyoruz”

Turgut, Platform Dergisi’nin 28 yıldır bağımsız, ilkeli ve dürüst yayın çizgisiyle Hollanda’da kesintisiz yayın hayatını sürdürdüğünü hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: “Dergimiz, PLATFORM: dayanılan düşünce ya da düşüncelerin tümü, adına yakışır şekilde her görüşe açık ama hiçbir kurum ve kuruluşla organik bağı olmadan yayın yapmaktadır. Şiir yarışmalarındaki amacımız, bugüne kadar çeşitli sebeplerle fırsat bulamamış olan yeteneklere imkan tanımak ve onları yeniden Türk edebiyatına kazandırmaktır.”


“Kelimeler Şiirin Malzemesidir”


Şiir ve dil ilişkisini Fuzuli’den örneklerle anlatan Turgut, “Kelimeler şiirin malzemesidir. Eğer kelimeler fakirleşirse şiir yazmak şurada dursun, kendi aramızda bile anlaşamayız. Kelimeler tek başına bir şey ifade etmez, onları işlemek gerekir. Ortaya çıkan eser de beğenilir ya da beğenilmez; buna da okuyucular karar verir,” dedi.

“Gençlere Yazarlık İmkanı Sunuyoruz”


Süreli yayınların Avrupa’daki Türk edebiyatına katkılarından da söz eden Turgut, aynı zamanda Platform Dergisi ve Kadın Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni olarak şunları söyledi: “Burada yaşayan gençlere yazar olarak yetişmeleri için imkan sağlıyoruz. Avrupa’da Türkçe yayınların Türk dili ve edebiyatına katkısı azımsanamaz. Birçok toplantıda gurbet edebiyatının yalnız Türklere özgü olduğu söylendi. Türk yazarlarının Avrupa basınında da yazmaları entegrasyon için önemlidir. Ayrıca Platform, her sayısında iki sayfayı şiire ayıran tek yayın olma özelliğini de taşımaktadır.”


Jüri Değerlendirmesi
Yarışmanın jüri üyesi şair-yazar Hüseyin Kerim Ece, eserleri daha önce belirlenen kriterler doğrultusunda titizlikle değerlendirdiklerini ve oy birliğiyle derecelendirdiklerini belirtti.


2025 Şiir Yarışması Sonuçları

Dereceye Girenler:
1. Derecesi İptal Edilmiştir.
2. Nehir Özkaya – Lades (342 puan)
3. Macit Aktürk – Bir Gurbetçinin Günlüğünden (335 puan)

Mansiyon Ödülleri:
1. Hatice Yılmaz Işıktaş – Elgin (332 puan)
2. Derecesi İptal Edilmiştir.
3. Serap Bektaş – Bir Göçmen Türküsü (328 puan)
4. Hakiki Kabakçı – Ben Göçün Çocuğuyum (326 puan)
5. Melek Abay – Nar ve Dut (325 puan)

Eserler Kitaplaştırılacak

Yarışmada dereceye giren ve mansiyon ödülü kazanan şairlerin eserleri özel bir kitapçıkta toplanarak e-kitap formatında yayımlanacak. Ayrıca yarışmaya katılan tüm şairlere dijital katılım sertifikası gönderilecek.


Dereceye Girenler

2. Nehir Özkaya (Çekya Cumhuriyeti)

Lades

öte diyardan isimsiz bir mektubum var
yokluğun, varlığın ardından
yerimi zaman doldurmuş
kalmak istedim, ama, niye?
su da dökmedi kimse ya
çünkü dönmeyeceğimi annem bile biliyordu
ve artık arkadaşlarım da beni unuttu
rüzgar nefesime karışmış
turuncu atkıma dolanır

Národní divadlo, hatırladığım tüm aşkı kurtardım
çın çın, yakmaya kefil olduğum şiirler kaldı
yıllandırdım bir kenarda köşede onları
sirkeci’nin güneşi yıkardı ya gençken boğaz’ın tuzu kuruturdu
o güneşi bir kız çocuğunun gülüşünde erittim
beni telveye sorar artık, bak, böyle yaşamayı da öğrendim
güzel şeyler uzun sürmez ya
kalbimi bir kutu tereyağlı kurabiyede ezdim
kaç kere elveda dedim bu şehre
ama onu ilk terk ettiğim günkü halini unutamıyorum
hafifmeşrep akşamdan kalma alacalı karanlık
ateşe bürünmüş hafif yangın keş
şıllık tesellisi yosma bir havasıyla bana baktı
saçlarını ördüm avutmak istedim onu
kışlıklarımızı çıkardım
son yatsıyı okudu bana bir nedenden
binmeden uçağa nazar boncuğuyla
köprücüğümde
ve bavulumda iki paket mehmet efendi

ve kartpostal, imza, Karlovo náměstí.
bir kilise çanları esti yoldan kaçkınlar geçti
atı alan amsterdam’ı geçti,
terk ettiğim tek sen değilsin ya şimdi
çok ağır kaybettiklerimin kefesi
karamel bir günbatımı olduk şiiri batırdık akşamüstünü öldürdük
ama bir yıldırım sesi beni yıktı, küçükken babam beni korurdu
tüm kabuslarımı birer çığlıkla savuşturdum
korktuğum hayaletler yatağın altına kaçtı
ama hala beni uyutmayan bir sızım var
düz yazıdan da kaçtım salt şiir yazdım giriftlerde dolandım
yol yaldızlar içindeydi ve fırça kanat kuşlar
peşinde palet öpülür turuncuya boğulur
göğe serer. dank je wel
(tatlı kader, bunu kabul edip de mi geldim ben?)
parmaklarım atkıya dolanır
yazdıklarımı tarihe bırakıyorum
bir gün onları bulurlar

Hlavní Nádraží, saat tanda beşti
annemin ördüğü atkıyla dikildim
elimde babaeski’de çay içtiğimiz günün fotoğrafları

içerledim sürekli.
evim kedim
çöl çiçeği
hep rüyamdalardı
annemin tencere yemeği
dikenli gül ağacı bahçedeki
nisanın ilk temiz soluğu

bir güzel tarih, bir de güzel akşam
hissikablelvuku.
şimdi o çocuğu büyüttüm bir kadın oldu
çiçek açtı baharırken
köprüler öperken avcumu
yarı yolda delirirken biterken
bükerken boynumu
geçirirken

Vltava’ya karşı uykumu
bu kadar hatra dayanmak zor
ölüme güzele sabaha
üç vakte kadar bir yol
güzel kokardı ya kilyos

lakerda, roka, helva, güzel kokardı ya
balıkça, hatrımda

Charles’da lambalar yanar
ya özlem ya yakut
eteğimdeki taşlar saçılır
aralıkta niş pişmanlık
tüm şeytanlarım dizilir sıra sıra
Maveraünnehir’de dolarken atkımı
boğazıma
küçük, tatlı, zamanım
sevgililer günü

geri dönemem ama beni aklında sıkıca tut
eve giden yokuş mu? odama çıkan merdivenler mi?
acısürgün bir uçak limanda
bu kadar uzağım
titreyen ellerim mi?
geri geri giden kalbim mi?
bir buse soğukta

sabiha’nın kontuarında
evim mi?
aklımda


——————————


3. Mecit Aktürk (Almanya – Berlin)
BİR GURBETÇİNİN GÜNLÜĞÜNDEN
Mülküne teşrif için Hakk'tan gelince izin
Açıldı perdeleri süslü kürenin, gizin...

Kaderin kışlasında henüz "acemi er"dim
Gözyaşları içinde ilk tekmilimi verdim

Sultanını ararken gönlümde payitahtın
Somurtan surat gördüm; dediler "işte bahtın!"

Bir bakışı vardı ki sanırsın ki düşmandım
Daha bir ay geçmeden doğduğuma pişmandım

Üç aile on nüfus ve daracık bir alan
Huzurluyduk desem de, herkes bilir ki yalan

Neşe çehreye haram, fakirlik diz boyuydu
Talihimin karası katrandan da koyuydu

Çok şey karaborsaydı; çay, şeker, aygaz tüpü...
Milletçe kuyruktaydık, milletçe sinir küpü

Bakkala yağ çekerken iki kalıp yağ için
Mukadderat sanırdık; sormazdık yokluk niçin

"Tıs"ladıkca musluklar su taşırdık çeşmeden
Maharetti yürümek çamura hiç düşmeden

Sanki yetmezmiş gibi onca yokuş, nice dik
Birgün baktım ki babam hüzünlü, başı eğik

Çökünce yamacına anlattı sebebini
Yuvamızı yaparken borç delmişti cebini!

Kanıp anlatılana "çaremiz tek" demişti
Uzağa... çok uzağa gitmek gerek demişti

Doldurup düşlerini eskice bir valize
Vizesini alınca veda etmişti bize

Ayrılığın adresi Sirkeci´nin garıydı
Gözlerimi yaşartan ayrılık rüzgârıydı

O'na sürgündü hayat, bize zehirdi yemek
Meğer böyleymiş demek, ağlarken gülümsemek!

Üç beş kuruş artırıp hemen dönmekti gaye
Farklı bir şekil aldı hüzünlü bu hikâye;

Anam ve dört yavrusu; yarı tok yarı açtık
Henüz yaşımız küçük, ilgisine muhtaçtık

Cimri gaz lambamızın sevmesek de isini
Bir avuç ışık için çekerdik kaprisini

Ne kadere küs oldum, ne azmimi yitirdim
Onca yokluk içinde liseyi de bitirdim

Yoksula yarış çetin, yüksek okul masaldı
Oysa ilk imtihanda puanım Siyasal'dı

Anamın sayesinde her engeli aşmıştım
Yetmişli senelerin sonuna yaklaşmıştım

Nasıl bilebilirdim neşe kısa sürecek
Vebalı bahtım yine yüzüme öksürecek

Mevsimler denizinde yaz beklerken oltaya
Suratsız bi general kış yazmıştı rotaya

"Kavgam var" deyip bir ses, demokratik düzenle
Düşman etti kardeşi kardeşine özenle!

Darbeye zemin için kan akmalıydı; aktı
Kin ve nifak tohumu kalplerde iz bıraktı

Komşu komşuya düşman, kaderine asiydi
Kahveler, gazeteler, giysiler siyasiydi.

Karşılığı kurşundu barışa davetlerin
Failleri meçhuldü seri cinayetlerin


Evlere hakim olan can korkusu, kederdi
On yaşında veletler mahallede "lider"di!

Sanıyorduk kaderdi; kanıksamıştık zira
Kan kanla yıkanıyor, kapanmıyordu yara

Hava karlı ve puslu, "kurşundan da ağır"dı
Babam bilet gönderip Almanya'ya çağırdı

Veda günü anama sıkı sıkı sarıldım
Sanırım o gün ilk kez talihime darıldım

"Benim beklenen adam, düzene derman hekim"
Diyerek başa geçti bir general "netekim"

Berlin'e vardığımda her yer bembeyaz kardı
Almanya büyük devlet, lakin gönlüme dardı

Bir tek hedefim vardı; saçıma düşmeden ak
Bitirip okulumu, sürgünü kısa tutmak!

Kaptırıp gayretimi hayalimin hırsına
Üç ayımı harcadım yabancı dil kursuna

Eksik fazla demeden Alman'ın akçesine
Çalıştım, katkı sundum aile bütçesine

Her semester sonunda alıp geçer puanı
Veriyordum sırayla her dersten imtihanı

Gençlik şelale gibi içimde coşuyordu
Akrep bitkin, yelkovan ardımdan koşuyordu

Futbol kara sevdamdı, belki de tek zaafım
Yâd eder yıllarımı yüzlerce fotoğrafım

Sahaya ayak atsam gören kartal sanırdı
Kuşlar kaleye baksa eminim kıskanırdı

Forvetin şutlarını tam doksandan alırdım
Her uçuşta havada on dakika kalırdım
...
Mevsimin yazı da var, günler uzun, ak ama
Yalnızlık sülük gibi yapışmıştı yakama


Bir nevbahar sabahı güzel olunca hava
"Belki son fırsat" deyip çıktım zorlu bir ava

Fazla vakit geçmeden keklik ovaya kondu
Yayım tek atımlıktı; bu fırsat ilk ve sondu

Arlanıp yazmasam da buraya birkaç satır
Parmağımdaki yüzük sonucu hatırlatır

Geç de olsa bulmuştum gönlümün perisini
Halden anlayın dostlar, sormayın gerisini...

O'dur ilham kaynağı her dizemin hecemin
Ay'ı O yıldızı O her mehtap her gecemin

Gündüzümün güneşi solar, üzülür O'nsuz
Bir sevdadır içimde; uçsuz bucaksız... Sonsuz...

Tebessümün anlamı gözlerinde saklıdır
Bir hata varsa, benim, O ise hep haklıdır
...
Ne zaman güneş ile az ısınsa içimiz
Bulutlar gölge eder, solardı sevincimiz

Talih tekerrür etti; derdi vardı babamın
Tesellisi zor işti, canı çıktı çabamın

Dile tesbih olsa da "dünya hayatı yalan"
Hayalinde ev vardı; geniş... bahçesi olan

Değişik semtler gezip nice muhitler aştı
Nitekim çok geçmeden hedefine ulaştı

Termal'e demir atıp yuva yaparken kıştı
Döneriz zannederken malesef yanılmıştı

Üç kat koca bir teras ve içinde iki can!
Sonuç yine yalnızlık, akıbet yine hüsran

Hüzün derdi anbean; yön dönülmez tek yöndü
Soğuk bir kış akşamı ışıklar hepten söndü...
...
Şimdi yorgun ve bîtap gün sayarken zamandan
"Demir almak" üzere hayatım bu limandan


Hüzzam idi bahtımın çaldığı tüm ezgiler
O yüzden böyle derin yüzümdeki çizgiler

Yıllarım kördüğümdü yollarım ince Sırat
Anlatacak şey çok da... Gerisi teferruat...

Sözün özü; ne etsek kader boyun eğmiyor
Emin olun bu dünya onca hırsa değmiyor...

Mecit Aktürk

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.